İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi’nin (İSEDAK) 35. Toplantısı İstanbul Kongre Merkezinde gerçekleştirildi.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın açılış oturumunu yönettiği toplantıya Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanı Naci Ağbal, İİT Genel Sekreteri Yusuf bin Ahmed el-Useymin, Toplantı Raportörü Pakistan Heyet Başkanı Bilal Khan Pasha ve üye ülkelerin temsilcileri katıldı.
Toplantının açılışında konuşan ve dünyanın dört bir yanındaki dostlara, mazlum ve mağdurlara selamlarını gönderen Erdoğan, “566 senedir semalarını Allahuekber nidalarının süslediği bu güzel beldeden, şehirlerin anası Mekke’yi, Peygamber Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam’ın gelişi ile nurlanan, aydınlanan şehir Medine’yi selamlıyorum. Aşkıyla şairlerin gönül odunu harlayan, bugün ise işgal ve zulüm altında inleyen güzel Kudüs’ü selamlıyorum. On yıllardır canları pahasına Kudüs’ün ve Harem-i Şerif’in serdarlığını yapan Filistinli yiğitlere özellikle selamlarımı gönderiyorum.” diye konuştu.
Dün, Arnavutluk’ta yaşanan depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dileyen Erdoğan, şunları kaydetti:
“Deprem haberini aldıktan sonra Arnavutluk Başbakanı Edi Rama ile dün iki kez telefon ile görüşmem oldu. Geçmiş olsun dileklerimizi ilettik. Bugünkü toplantımızı kendileriyle paylaştım. Gece yaptığım görüşmede henüz ölü sayısı 26, yaralı sayısı 600 civarındaydı. Tabi ciddi manada şehirler harabe halindeydi. Burada bize düşen bir şey var, burada bir adeta donörler toplantısının adımlarını atmamız, zira bütün bu yıkılan binalarla alakalı Arnavutluk’un yanında yer almamız inanıyorum ki biz özellikle İslam Kalkınma Teşkilatımızın da görevi olsa gerek. Bu adımı atmamızın çok faydalı olacağına inanıyorum. Aynı zamanda bu bizim zaten bir kardeşlik görevimizdir. Kendisine bu sıkıntılı anlarında ülkemizin ve tüm katılımcı kardeşlerimin her türlü yardımı yapacağını inandığımı da ifade ettim. Sayın Rama, şu ana kadar dün akşamki ifadeyle rakamın 26 olduğunu söyledi ve 600 yaralı. Bizler, süratle askeri kargo uçaklarımızı, Kızılay’ımızı, AFAD’ımızı Arnavutluk’a göndermiş bulunuyoruz. Arka arkaya bu yardım konvoylarımız gitmeye devam ediyor. Yardım tırlarının da gün içinde Arnavutluk’a varacağına inanıyorum. Daha önce birçok kez büyük depremlere maruz kalmış bir ülke olarak Arnavutluk’un çektiği acıyı çok iyi anlıyoruz. Gerek yaralıların tedavileri gerekse evleri yıkılan veya zarar gören kardeşlerimizin barınma ihtiyaçlarının giderilmesi noktasında hepimizin Arnavutluk’un yanında olması gerekiyor. Şu anda kış mevsimine girmiş durumdayız. Bu soğuk mevsimde oradaki kardeşlerimizin durumunun ne olacağını tahmin edelim. Ben buradan sizlerin aracılığıyla tüm İslam dünyasını Arnavutluk’a destek olmaya çağırıyorum.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam alemi olarak terörden iç çatışmalara, mezhep taassubundan Peygamber Hazreti Muhammed’in “Ayaklarımın altına aldım” buyurduğu cehalete kadar pek çok tehditle yüzleştiklerini ifade etti. Erdoğan, bunlara Batı’da güçlenen İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığı gibi yenilerinin eklendiğini, özellikle azınlık olarak başka ülkelerde yaşayanlar için inançlarına uygun bir hayat sürmenin giderek zorlaştığını dile getirdi.
Neye ve kime hizmet ettiği aşikar olan terör örgütlerinin camileri, okulları, pazar yerlerini kan gölüne çevirdiğini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
“Açlık, fakirlik, kuraklık ve gelir adaletsizliğinin en yoğun hissedildiği ülkeler ne yazık ki yine İslam ülkeleridir. Gıda açığı bulunan dünyanın düşük gelirli 54 ülkesinden 28 tanesi İslam İşbirliği Teşkilatı üyesidir. İslam ülkeleri olarak dünya nüfusunun yüzde 24’üne sahipken, küresel ticaretin sadece yüzde 9,7’lik kısmını temsil ediyoruz. Yüksek teknoloji ürünlerinin ihracatımızdaki payı, yüzde 4’ü bile bulmuyor. Müslümanlar olarak üzerimize serilen ölü toprağından hala kurtulabilmiş değiliz. Rabbimizin bize bir lütfu olan doğal kaynaklarımız halklarımızı değil, Batı ülkelerini zenginleştiriyor. İslam alemi, bir duvarın tuğlaları gibi yek diğerine kenetlenemediği için kolayca manipüle ediliyor. Sahip olduğumuz ekonomik güce, nüfusa, imkanlara rağmen, aynı ortak paydada buluşamadığımız için uluslararası arenada, sözümüz yeterince dinlenmiyor.”
İslam coğrafyasına bakıldığında çoğunlukla dram, acı ve kavga görüldüğünü vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:
“Suni gündemlerle enerjisini heba eden 1,7 milyarlık muazzam bir kitledir. Batılı silah tüccarlarının sattığı silahların akıttığı kanların çoğu Müslüman kanıdır. Adında İslam olan taşeron terör örgütlerinin katlettiği insanlar yine ekseriyetle Müslümanlardır. Günümüz dünyasında maalesef Müslüman kanı, Müslümanların canı, hayatı kadar ucuz bir meta yoktur. Varil bombaları altında can veren 1 milyon Suriyeli kardeşimiz, birilerinin gözünde sadece istatistikten ibarettir. Yemen’de açlıktan bir deri bir kemik kalmış çocukların dramları, birkaç ülke ve kuruluş dışında, hiç kimsenin umrunda değildir. Gazze sahilinde top oynarken pervasızca öldürülen o sabi yavruların feryatları, BM Güvenlik Konseyi dahil hiç bir örgüt tarafından duyulmuyor. Somali’den Afganistan’a, Arakan’dan Türkistan’a, Libya’ya kadar nereye baksak, benzer acılarla, benzer dramlarla karşılaşıyoruz.”
Söz konusu Müslümanlar olunca, ölenler, zulüm ve acı çekenlerin birer can olarak değil sadece birer fotoğraf karesi olarak görüldüğünü dile getiren Erdoğan, “Elbette bu çifte standartta Güvenlik Konseyi gibi görevi küresel barış ve istikrarı korumakla mükellef kurumların acziyetinin çok büyük payı vardır. Bu yapılar, adaleti ve hakkaniyeti ayakta tutmak yerine, 5 daimi üyenin çıkarına ve keyfine göre kararlar almaktadır.” dedi.
BMGK’nın 5 daimi üyesinin içinde halkı Müslüman olan ülkenin bulunmadığına dikkati çeken Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“İkinci Dünya Savaşı’nın galipleri tarafından inşa edilen bu adaletsiz sistemin ilanihaye devam etmesi mümkün değildir. Uluslararası güvenlik mimarisinin günümüz şartlarına göre yeni baştan düzenlenmesi bir tercih olmaktan çıkmış, zorunluluk halini almıştır. Hazreti Ömer Efendimizin buyurduğu gibi ‘Adalet mülkün temelidir.’ Haklının yerine güçlüyü, gücü elinde bulunduranı gözeten bir düzen hiçbir şartta refah, barış ve huzur üretemez. Türkiye olarak her fırsatta ve zeminde dillendirdiğimiz ‘Dünya beşten büyüktür.’ çağrımızın gerisinde bu gerçekler vardır. Uluslararası toplumun artık bu hakikatlerle yüzleşmesi elzemdir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, adım atmakta geç kaldıkları her gün küresel adaletsizliğin derinleşeceğini, çatışmaların artacağını ve dünyanın savaşlarla boğuşmayı sürdüreceğini anlatarak, şöyle devam etti:
“5 daimi üye, 15 geçici üye. Bu 15 geçici üyenin içinde bir tane, iki tane, üç tane halkı Müslüman olan ülke yer alıyor diye lütfen kendimizi aldatmayalım. Geçici üyenin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde ne hükmü var, herhangi bir iradesi var mı? Yok. Her şey bu 5 daimi üyenin, hatta bunların içinde bir tanesinin iki dudakları arasında. Onlar ne derse o. Bunun dışında bir şey yok. Kendimizi aldatmayalım, önce kendimize inanalım. Şu gördüğümüz teşkilat sıradan bir teşkilat değil. İslam İşbirliği Teşkilatı olarak İslam Kalkınma Örgütü olarak gücümüzü fark edelim, kendimizi iyi tanıyalım, iyi anlayalım ve tavrımızı da ona göre belirleyelim. Yakın geçmişte Bosna’da, Ruanda’da, Irak’ta, bugün komşumuz Suriye’de, Filistin’de, Myanmar’da yaşanan acılara çare bulamayan bir Birleşmiş Milletler, insanlığın sorunlarına çözüm getiremez. Buradan bir kez daha BMGK yapısının dünya nüfusunun coğrafi ve dini dağılımı göz önünde bulundurularak yeniden belirlenmesi çağrımı tekrarlamak istiyorum. Siz kardeşlerimi de bu çağrıya destek vermeye davet ediyorum.”
Mağduru oldukları bu vahim tablonun herkesin yükünü daha da ağırlaştırdığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Müslümanların her türlü şart altında adaleti, hakkaniyeti ve barışı savunmak zorunda olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti:
“Bir kötülük gördüklerinde önce elimizle sonra dilimizle bunu yapamadığımız takdirde kalbimizle buğzederek o kötülüğe karşı çıkmakla mükellefiz. Rabb’imizin mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’deki emirleri gayet açıktır. Allah adaleti, iyiliği, doğruluğu, yardımlaşmayı emrediyor. Çirkin işleri, kötülüğü ve haksızlığı yasaklıyor. Bu ilahi emirleri açıkça ihlal eden hiç kimse İslam’a hizmet edemez, Müslümanlara hizmet edemez. Bu noktadan hareketle etrafımızı kuşatan zulümler karşısında hiç bir şey olmamış gibi davranamayız. Şahit olduğumuz bir hukuksuzluğu başkaları gibi uzaktan seyredemeyiz. Karanlığa kızmak, yardımı yabancılardan beklemek yerine o karanlığı delecek bir mum yakma mecburiyetindeyiz. Hazreti İbrahim’in içine atıltığı ateşe su taşıyan karınca misali var gücümüz ve imkanımızla adaletsizlikleri gidermek için mücadele etmeliyiz. Diğer türlü annenin evladını tanımayacağı, zerre misali iyilik ve kötülüğün önümüze koyulacağı o büyük mahşer gününde hesap veremeyiz. Zulüm olduğu müddetçe adalete inanan, onu tesis etmek için var gücüyle çalışan adalet savunucuları da olacaktır. İşte bizler Müslümanlar olarak 21. yüzyılın adalet savunucuları olmak durumundayız. Bizler İslam ülkeleri olarak barış dininin müntesipleri Müslümanlar olarak ne kadar birbirimize düşersek, umudunu bizlere bağlamış olan masumlar da o kadar çok sıkıntıya maruz kalacaklardır. Kardeşliği sadece sözde bırakmamalı. Teknik, ticari, ekonomik, kültürel, sosyal tüm boyutlarıyla hakiki manada hayata geçirmeliyiz. Bunun için elimizdeki imkanları, kurum, kuruluş, örgütleri en iyi ve en efektif şekilde kullanmanın yollarını aramalıyız.”
Güç, kapasite ve potansiyellerinin farkına varmaları gerektiğini ifade eden Erdoğan, “Bu sene 50. yılını kutlayan ve İslam dünyasını temsil eden İslam İşbirliği Teşkilatı elimizdeki imkanlardan biridir. Teşkilat bugün 56 üyesi ve 5 gözlemci üyesiyle Birleşmiş Milletler’den sonra en büyük ikinci uluslararası örgüttür. ” dedi.
Kudüsü Şerif’in hukuki statüsüne yönelik saldırılar karşısında hemen hareket geçerek Aralık 2017 ve Mayıs 2018’de iki olağanüstü zirve düzenlediklerini dile getiren Erdoğan, Filistinlilerin uğradığı zulme ve Peygamberler şehri Kudüs’e yönelik emrivakilere karşı tepkiyi İslam İşbirliği Teşkilatı olarak hep birlikte İstanbul’dan duyurduklarını anlattı.
Erdoğan, bununla da yetinmeyerek konuyu BM Genel Kurulu Acil Özel Oturumlarına taşıdıklarını dile getirerek, zirvelerde alınan kararların ezici oy çoğunluklarıyla uluslararası toplumun vicdanında tasdik edildiğini kaydetti.
Tepki gösterilmeyen her zulmün zalime cesaret vermekten başka bir işe yaramayacağını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Filistinlilerin hayat, mülk ve çalışma haklarına saygı duymayan İsrail, bölge ile beraber tüm dünyanın geleceğini tehlikeye atıyor. 3 dinin kutsal şehri Kudüs’ü yağmalayarak sadece kendi inançlarının merkezi haline getirmeye çalışanlar, çok büyük bir yanlışın içindedir. Batılı ülkelerin İsrail’i bu derece şımartmaları bilerek veya bilmeyerek gerilimi körüklemekten başka hiçbir işe yaramıyor. Türkiye olarak her türlü platformda Filistinli kardeşlerimizin haklarını ve Kudüs’ün mahremiyetini savunmaya devam etmekte kararlıyız.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığının bilhassa Batı toplumlarında adeta bir veba gibi yayıldığını söyledi.
Hemen her gün Müslümanlara ait ibadethaneleri, iş yerlerini, sokakta yürüyen Müslüman kadınları hedef alan nefret suçlarına şahit olunduğunu belirten Erdoğan, “Lafa gelince demokrasiyi ve insan haklarını kimseye bırakmayanlar, kendi topraklarında Müslümanların ve göçmenlerin taciz edilmesi karşısında üç maymunu oynuyor.” dedi.
Peygamberin şahsı manevi hissine yönelik hakaretlerin düşünce özgürlüğü parantezine alınıp kapatılmak istendiğini ifade eden Erdoğan, vatandaşları da hayatına mal olan ırkçı katliamların dönerci cinayetleri gibi lakayt ifadelerle önemsiz hale getirildiğini anlattı.
Bu saldırılara karşı ortak bir tavır sergilenmezse Müslüman diasporayı çok daha karanlık bir gelecek beklediğinden korktuğunu belirten Erdoğan, İİT Dönem Başkanlığı sırasında bilhassa da 52 Müslümanın hayatını kaybettiği ChristChurch terör eylemin ardından bu konuda bazı adımlar attıklarını, konunun önemine binaen İİT Acil İcra Komitesi’ni toplantıya çağırdıklarını anlattı.
Erdoğan, toplantı sonrasında kabul edilen nihai bildiride BM’ye, diğer uluslararası ve bölgesel örgütlere 15 Mart’ın, İslamofobiyaya karşı ‘Uluslararası Dayanışma Günü’ olarak kabul edilmesi çağrısında bulunduklarını dile getirerek, İslam dünyasında ve uluslararası camiada bu problemin gündeme gelmesi için yoğun çaba harcadıklarını kaydetti.
BM Genel Kurulu’nu da toplantıya çağırdıklarını ve bu konudaki kararın kabulüne öncülük ettiklerini dile getiren Erdoğan, zirve dönem başkanlığını 2016’da devralırken bazı hususların üstünde özellikle durduklarını ve belirli konularda somut hedefler çizdiklerini anlattı.
Erdoğan, teşkilatın 12’inci 10 yıllık eylem planının kabulüyle başlayan Zirve Dönem Başkanlığında pek çok önemli mekanizmanın temellerini attıklarını ifade ederek, bunlar arasında Gençlik Stratejisi, İstişari Kadın Konseyi, Arabuluculuk Temas Grubu, üye ülkelerin Ulusal Kızılay Dernekleri Ağı, Polis İşbirliği ve Koordinasyon Merkezi’nin de yer aldığını söyledi.
Dönem Başkanlığı sırasında desteğini esirgemeyen, çağrılara kulak veren ve sorumluluk üstlenmekten kaçınmayan tüm üye ülkelere şükranlarını sunan Erdoğan, 14. zirveyle Dönem Başkanlığını 2021 yılına kadar üstlenen Suudi Arabistan’a başarılar diledi, Genel Sekreter Yusuf Bin Ahmed El Useymim’e ve çalışma arkadaşlarına da katkılarından dolayı teşekkür etti.
İİT Tahkim Merkezi’ne ilişkin “Ev Sahibi Ülke Anlaşması” Erdoğan’ın himayesinde imzalandı
Oturumun sonunda İstanbul’da kurulacak İİT Tahkim Merkezi’ne ilişkin “Ev Sahibi Ülke Anlaşması” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın himayesinde, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, TOBB Başkanı ve ICCIA Başkan Yardımcısı Rifat Hisarcıklıoğlu ile ICCIA Genel Sekreteri Yusuf Hassan Khalawi tarafından imzalandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, imza töreninde, 150 metrekarelik merkezin küçük olduğunu ifade ederek, “Tahkim Merkezi’nin bütün faaliyetle ilgili harcamalarını üstleniyoruz. TOBB da 1500 metrekarelik alanı Tahkim Merkezi olarak İslam İşbirliği Teşkilatına tahsis ediyor.” dedi.
Fotoğraflar