İSEDAK’ın 34. Bakanlar Toplantısı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başkanlığında gerçekleştirildi

2020-06-03T17:50:02+03:00
34. İSEDAK Bakanlar Toplantısı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN başkanlığında gerçekleştirildi.

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi’nin (İSEDAK) 34. Toplantısı İstanbul Kongre Merkezinde gerçekleştirildi.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın açılış oturumunu yönettiği toplantıya Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanı Naci Ağbal, İİT Genel Sekreteri Yusuf bin Ahmed el-Useymin, Toplantı Raportörü Pakistan Heyet Başkanı Bilal Khan Pasha ve üye ülkelerin temsilcileri katıldı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, toplantını açılışında şunları söyledi:

“Sizleri bir kez daha medeniyetlerin beşiği, insanlığın medar-ı iftiharı güzel İstanbul’umuzda ağırlamaktan büyük bir bahtiyarlık duyuyorum. Buradan sizlerin aracılığıyla dünyanın dört bir yanındaki kardeşlerimize, dostlarımıza, gözü ve gönlü bize yönelmiş tüm mazlumlara en derin muhabbetlerimi iletiyorum. Peygamber Efendimizin fethini müjdelediği bu aziz şehirden Mekke’den Medine’ye, Saray Bosna’dan İslamabad’a, Kahire’den Kabil’e kadar İstanbul’un kardeş şehirlerini selamlıyorum. Özellikle medeniyetin, barışın ve iyiliğin ana vatanı Filistin’i, Filistin’in ve bütün alem-i İslam’ın göz bebeği Kudüs-ü Şerif’i selamlıyorum. Kudüs’ü muhafaza ve müdafaa için canlarını ortaya koyan Filistin’in genç evlatlarına, kızlarına, kadınlarına, vatan hasretiyle 70 yıldır gözyaşı döken Filistinli mültecilere buradan selamlarımı gönderiyorum.

Merhum Mahmut Derviş’in, işgalcilerin yüreklerine bir ok gibi saplanan şu muhteşem mısralarıyla kardeşlerime seslenmek istiyorum. ‘Ve ant içerim ki / Bir mendil işleyeceğim yarına kadar / Gözlerine sunduğum şiirlerle süslü / Ve bir cümleyle, baldan ve öpücüklerden tatlı, bir Filistin vardı / Bir Filistin yine var.’ Evet, Müslümanlar olduğu sürece, hakkı, adaleti ve özgürlüğü savunan insanlar olduğu sürece inşallah Filistin de var olmaya devam edecektir. Allah’ın izniyle hiçbir baskı, hiçbir zulüm, Filistinlilerin kalplerindeki hürriyet ateşini söndürmeye yetmeyecektir. Cesaret ve fedakarlık abidesi olan Filistinliler davalarına sahip çıktığı müddetçe işgalciler hedeflerine asla ulaşamayacaklardır. 34. İSEDAK Bakanlar Toplantısı’nın Filistin başta olmak üzere, bölgemiz, ülkelerimiz ve insanlık için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum. Rabbim, bugün yapacağımız istişareler sonucunda alacağımız kararları hayata geçirmeyi nasip etsin. Ülkelerini temsilen bugün burada bulunan siz dostlarımızın da aynı hissiyatı, aynı hassasiyeti paylaştığınıza inanıyorum.”

Özellikle Türkiye’nin içinde yer aldığı coğrafyanı; savaşın mağduriyetini, yıkıcı etkilerini en fazla yaşayan yerlerin başında geldiğini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

“1. Dünya Savaşı’nın sonuçlarıyla doğrudan bağlantılı sorunlara çözüm üretmemiz ancak bu problemlerin kaynağını iyi tespit ve teyit etmemizle mümkündür. Büyük savaşın 100. yıl dönümünü bir anma merasiminden ziyade, bir anlama, idrak etme, özellikle bir fırsata dönüştürmemiz gerekiyor. Müslümanlar olarak, bilhassa da binlerce yıldır aynı coğrafyada kaderleri birbirine örülmüş milletler olarak hiçbir komplekse kapılmadan bunu yapabilmemiz son derece önemlidir. Çünkü tarih, bizler için asla olmuş bitmiş olaylar bütünü değil, kuvvet, cesaret, ilham ile beraber ders aldığımız bir ibret vesikasıdır.”

Geçmişte yaşanmış her hadise, acı, tatlı her vakanın, Müslümanlar için iyi okunması, iyi analiz edilmesi, üzerine hassasiyetle düşülmesi gereken bir olaylar silsilesi olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Öte yandan tarih, kendini ancak sarih bir zihne, sarih bir çabaya açar. Bize dayatılan bakış açılarıyla tarihi okumak anlamaya değil, mevcut ön yargıları büyütmeye yarayacaktır. Kendi tarihimizi oryantalist bir anlayışla ele almak, ancak Müslümanlar arasındaki çatışmalardan beslenenlerin işini kolaylaştıracaktır. Kalıpların ve ön yargıların zihinlerimize vurduğu prangalardan kendimizi kurtararak meseleye yaklaşmamız, hayati öneme sahiptir” değerlendirmesini yaptı.

Her ne kadar 100 sene önce bitmiş olsa da 1. Dünya Savaşı’nın bu coğrafyada bıraktığı enkazın tam anlamıyla kaldırılamadığını belirten Erdoğan, Müslümanların, beşeri, siyasi, ekonomik ve toplumsal alanda hala 1. Dünya Savaşı’nın yol açtığı sıkıntılarla yüzleştiğini söyledi.

Emperyalist niyetlerle savaşı Ortadoğu ve Afrika’ya taşıyanların bugün huzur ve refah içinde hayatlarını sürdürürken, Müslümanların bir asır sonra dahi, onların yol açtığı çatışma ve gerilimlerin bedelini ödediğini ifade eden Erdoğan, “Coğrafyamızı lime lime edenler, bugün farklı birlikler, ortaklıklar üzerinden dayanışmalarını perçinlerken, biz hala birbirimize düşüyor, giderek daha çok parçalanıyoruz. Burada çok açık ve net olarak ifade etmek isterim ki Suriye’den Irak’a, Yemen’den Filistin’e kadar tüm bölgede yaşadığımız krizin gerilimin, kan ve göz yaşının temelinde büyük savaş ile yapılan dizayn vardır. Bugün Yemen’de milyonlar aç, açık yaşıyorsa bunun sorumlusunu farklı yerlerde aramaya gerek yok. Sorumlusu kim? Yine biziz. Yani Müslümanlar, yani sözde Müslümanlar. Deri, kemik kalmış o çocukların hali, o fakir garip gurabanın hali, bütün bunlar karşısında hala biz seyirciyiz” değerlendirmesini yaptı.

Batı başkentlerinde kotarılan, Lawrence gibi karanlık tiplerle hayata geçirilen bu dizaynın en büyük mağdurunun Filistinliler olduğunu dile getiren Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

“Milyonlarca Filistinli kardeşimiz, sadece topraklarını kaybetmemiş, aynı zamanda dünyanın en ağır haksızlıklarına da maruz bırakılmışlardır. İşte 1948’in Filistin’i ve 2018’in Filistin’i. 1948’in İsrail’i, işte 2018’in İsrail’i. Tam tersi bir şu anda yüz ölçümünü görüyorsunuz. Buralara nasıl geldik? Tüm insanlık bunlar karşısında ne yaptı? Bölgemizin tarihi ile sosyal ve beşeri dinamikleriyle bağdaşmayan politikalar elbette sadece Filistin’de değil, diğer yerlerde de acıya, yıkıma ve kardeş kavgasına sebebiyet vermiştir.

1. Dünya Savaşı ile beraber Batılı ülkeler, asırlardır kendi bünyelerini kemiren hastalıkları Ortadoğu’ya ihraç etmişlerdir. Bu alışverişte onların payına güvenlik ve refah düşerken, öteki tarafa çatışma ve sefalet kalmıştır. Kuşkusuz, tarihi geriye doğru saramayız. Maziyi inkar etmek, yaşanmış hadiseleri yok saymak da mümkün değildir. Öyleyse Müslümanlar olarak yapmamız gereken nedir? 1. Dünya Savaşı’nın 100. yıl dönümünde yapmamız gereken tarihten ders almak, ders çıkarmaktır. Bize düşen maziden ilham alarak çok daha aydınlık bir geleceği inşa etmektir. ‘Bir damla petrol, bir damla kandan daha kıymetlidir’ mantığı ile hareket edenlerin kurduğu tuzaklara artık düşmemeliyiz. Sınırları kanla çizilmiş olan bu coğrafyada, gönüllerimize yeni hudutlar yeni duvarlar örmemeliyiz. Farklılıklarımızı kaşıyarak bizleri birbirimize kırdırmaya çalışanların oyunlarına artık gelmemeliyiz.”

Erdoğan, Batı toplumlarını esir alan, Avrupa’da çok büyük yıkımlara, katliamlara sebep olan ve 1. Dünya Savaşı ile bu coğrafyaya zerkedilen hastalıkların başında, ırkçılık ve mezhepçiliğin geldiğini söyledi.

Bilhassa mezhep taassubunun, bugün birçok yerde İslam toplumlarını içeriden zayıflatan, dış müdahalelere açık hale getiren en ciddi sorun olduğunu vurgulayan Erdoğan, kişinin meşrebini dininin önüne koymasının hatta “mezhebini dinleştirmesi” şeklinde tezahür eden bu fitnenin İslam’da asla yeri olmadığını ifade etti.

“Bizim inancımıza göre aynı kıbleye yönelen, aynı ilaha, aynı peygambere, aynı mukaddes kitaba inanan herkes bizim din kardeşimizdir. Rabbimizin ve Peygamber Efendimizin çizdiği İslam kardeşliğinin sınırlarını daraltmak kimsenin haddi de değildir, hakkı da değildir” diye konuşan Erdoğan, bir müminin yüreğinde sadece 1,7 milyarlık İslam ümmetinin fertlerine değil tüm insanlığa yer olduğunu dile getirdi.

Erdoğan, Hazreti Muhammed’in Veda Hutbesi’nde bu hususta Müslümanlara söylediği “Sözümü iyi dinleyin, iyi belleyin. Rabbiniz birdir, babanız birdir, dininiz ve peygamberiniz de birdir. Hepiniz Adem’densiziniz. Adem de topraktan yaratılmıştır. Hiç kimsenin başkası üzerinde soy, sop üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük ancak takva iledir. Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Böylece bütün Müslümanlar kardeştir. Kanlarınız, canlarınız, yaşama hakkınız, mallarınız, namuslarınız, haysiyet ve şerefiniz, vücut bütünlüğünüz, Rabbinizle buluşacağınız güne kadar saygıya ve korunmaya layıktır, dokunulmazdır” emrini hatırlattı.

Peygamber Hazreti Muhammed’in, 14 asır önceki emir ve tavsiyeleriyle Müslümanlarla beraber tüm insanlığa kurtuluş yolunu gösterdiğini dile getiren Erdoğan, “Hiç kimsenin bırakın bu kırmızıçizgileri ihlal etmeyi, kayıtsız davranmaya dahi hakkı yoktur” ifadelerini kullandı.

Toplu vuran kalplerin önünde kimsenin duramayacağını, kardeşlik hukukunu gözettikleri, birlik ve beraberlik içinde hareket ettikleri süreci hiçbir sorunun aşılmaz olmadığını aktaran Erdoğan, “Çözümü başkalarında değil, bu topluluğun içinde arayacağız. Başka yere gitmeye gerek yok. Meselelerimizin halli için yardımı, katkıyı, başkalarından değil, öncelikle kardeşlerimizden, birbirimizden bekleyeceğiz. Sorunun bizzat müsebbiplerinden deva ummak beyhude bir uğraştır” dedi.

Son 1 asırda içlerini yakan pek çok hadisede maruz kaldıkları birçok haksızlıkta yabancı devletlerden medet ummanın faydasızlığını gördüklerini aktaran Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Filistin meselesinden iç savaşlara kadar her konuda çözüm için kapısını çaldığımız uluslararası kuruluşlar bizi hayal kırıklığına uğratmadı mı? Daha biz oralardan ne bekliyoruz? Ne umuyoruz? Onlar, bizim hayrımıza hiçbir zaman çalışmayacaktır. Bilhassa Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi gibi kağıt üzerinde küresel barış ve istikrarı sağlamakla mükellef yapıların daha çok daimi üyelerin çıkarlarını korumak için çalıştığını çok yakından tecrübe ettik. Bir ülkenin iki dudakları arasına mahkum bir dünyayı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde görüyoruz. Bütün dünya, 194 ülke oraya bağlı. 5 tane daimi üye ve onların bir tanesi ne derse herkes onu yapmaya mecbur, mahkum. Siz bir şey yapamazsınız. Bu kuruluşlardan ve sözüm ona büyük devletlerden bölgesel barışa katkı beklediğimiz her krizde ne yazık ki elimiz boş döndük. Kutuplardaki balinaların sayılarını düşündükleri kadar Somali’de açlıktan ölen çocukları düşünmediklerine bizzat şahit olduk. Demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi kavramları sadece kendi çıkarlarına hizmet ettiği sürece anlamlı olduğunu defalarca gördük. İşte Akdeniz’de, işte Ege’de o göç esnasında ölen insanlarla ilgili bunların derdi var mı? Paranın, petrolün, elmas ve altının dışında kıymet verdikleri pek az değer olduğunu artık gayet iyi biliyoruz.”

Erdoğan, Türkiye olarak sık sık dile getirdikleri “Dünya 5’ten büyüktür” itirazının gerisinde bu acı tecrübeler, hayal kırıklıkları ve çifte standartlar bulunduğunu ifade etti.

1. Dünya Savaşı sonrası dünyasında yaşanmadığını, yeni bir dünyanın var olduğunu vurgulayan Erdoğan, BM’nin ne kadar üyesi varsa bunların dönerli olarak, yirmişerli olacaksa yirmişerli, daha fazla olacaksa daha fazla olacak şekilde hepsinin daimi üye olma hakkının tanınması gerektiğini dile getirdi.

BM’nin yapısına ilişkin eleştirilerini sürdüren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “5 tane daimi üye, 15 tane geçici üyeyle kusura bakmayın, kimse kimseyi aldatmasın. 15 tane geçici üyenin orada bir kıymeti harbiyesi var mı? Yok. Kaldır elini, indir elini. Yaptıkları iş bu. Her şey, o 5 üye, hatta hatta onların içinde bir üyenin iki dudağı arasında. Böyle bir dünyada adalet bekleyebilir misiniz? Beklemeyin. Hep bunları yaşadık. Görüyoruz ve bundan sonra da böyle olacak. Değişmedikçe, reforme edilmedikçe bu böyle olacak. Birleşmiş Milletler sisteminin reforme edilmesi şart” ifadelerini kullandı.

Dönem başkanlığı sırasında İslam İşbirliği Teşkilatı’nı daha aktif, hadiselere daha müdahil hale getirme mücadelesinin de bunun için olduğunu aktaran Erdoğan, şöyle konuştu:

“Artık bizim mevcut uluslararası yapıların acziyetini, sorunlara çözüm yolu üretme noktasındaki çaresizliklerini dikkate alarak kapsamlı bir politika belirlememiz gerekiyor. Hep ifade ettiğim gibi kendi göbeğimizi, bizzat kendimiz kesmeliyiz. Suriye’deki krizi bu ülkenin toprak bütünlüğü temelinde başkaları değil biz hal yoluna koyacağız. Yemen’de binlerce çocuğu açlığa ve ölüme mahkum eden çatışmaları inisiyatif alarak bizzat biz bitireceğiz. Afganistan’da camide namaz kılanlara yönelik kalleş eylemleri önce biz lanetleyeceğiz. Berlin’den Paris’e, Brüksel’den Moskova’ya kadar nerede olursa olsun teröristin kimliğine bakmadan, masumların öldürülmelerine önce biz karşı çıkacağız. Filistinli sivilleri tüm dünyanın gözleri önünde katletmekten çekinmeyen haydutluğa, devlet terörüne herkesten önce biz tepki göstereceğiz. Lübnan ve Ürdün’deki kamplarda 70 yıldır vatan hasretiyle yanan Filistinli mültecilerin hak ve hukukunu başkalarından önce biz koruyacağız. Vatandaşlarımızın Kudüs’ü ziyaretlerini teşvik ederek, işgalcilerin Kudüs’ün kandillerini söndürmesine önce biz engel olacağız. Arakan’da Rohingya’ların evlerinin yakılması, kardeşlerimizin etnik temizliğe uğraması karşısında önce biz sesimizi yükselteceğiz. İslam medeniyetinin kadim şehirlerinin birer birer yok edilmesine, DEAŞ bahanesiyle bölgemizde yeni terör devletlerinin oluşturulmasına önce biz itiraz edeceğiz. FETÖ, PKK, El-Kaide, Boko Haram, Eş Şebab gibi proje örgütler üzerinden geleceğimizin karartılmasına önce biz ‘hayır’ diyeceğiz. Her yıl on binlerce Afrikalı umut yolcusunun, -yine söylüyorum- Akdeniz’in azgın dalgalarında boğulmasına önce biz karşı çıkacağız. Savaşın ve zulmün yerlerinden ettiği Suriyeli sığınmacılara başkalarından önce biz sahip çıkacağız. Bir masumu öldürmeyi bütün insanları öldürmek gibi gören bir inancın müntesipleri olarak yargısız infazlara, vahşi cinayetlere başkalarından önce biz itiraz edeceğiz. Dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın zulüm ve adaletsizliğe önce biz sesimizi yükselteceğiz. Emperyalistlerin çizdiği sınırlara aldırmadan, komşuluk hukukumuzu önce biz gözeteceğiz. Kardeşliğimizin zedelenmesine, etnik, kültürel ve mezhebi fay hatları üzerinden kan dökülmesine önce biz müsaade etmeyeceğiz. Birinci Dünya Savaşı’nın 100. yıl dönümünde bir daha benzer acıların yaşanmaması, benzer dizaynların yapılmaması için basiret ve ferasetle davranacak hep birlikte gereken dersleri çıkaracağız. Ancak bu şekilde acılarımızı bir nebze dindirebilir, çocuklarımıza barış ve huzur dolu bir gelecek hazırlayabiliriz.”

Kendi meselelerini kendilerinin çözebilmesi için ellerindeki platformları, araçları en iyi şekilde kullanmaları gerektiğini vurgulayan Erdoğan, “Aramızdaki ticarette milli para birimleri kullanmamız, kollarımıza vurulan emperyalist prangaları parçalamamız bakımından son derece önemlidir. İSEDAK’a üye ülkeler olarak birbirimize ne kadar çok yatırım yaparsak, ticaretimizi ne kadar artırırsak o kadar güçlü oluruz. İslam İşbirliği Teşkilatı içi ticareti yüzde 25’e çıkarmaya verdiğimiz önemin altını bir kez daha çizmek istiyorum. İslam ülkeleri, tercihli ticaret sisteminin yürürlüğe girebilmesi için ilgili ülkeleri taviz listelerini güncellemeye ve diğer prosedürleri tamamlamaya davet ediyorum” diye konuştu.

“Yerli ve milli paramızı kullanmaktan başka çıkış yolu yok. Aksi takdirde döviz kuru altında ezilmeye devam edeceğiz” diyen Erdoğan, şunları söyledi:

“Yine tüm üye ülkelerimizi İslam Kalkınma Bankası’nın ve alt kurumlarının ticaretin kolaylaştırılmasına yönelik faaliyetlerine katılmaya çağırıyorum. Sizlerin de bildiği gibi Amerika’daki mevcut yönetimin gümrük vergilerini yükseltmesi, dünya ticaretinde korumacı eğilimleri artırmıştır. Ticaret savaşlarının küresel ticarete, üretime ve refaha ciddi zararlarının olacağı aşikardır. Tarife dışı engellerin azaltılması ve gümrük işlemlerinin kolaylaştırılması dünya ticaretine yeni bir açılım sağlayacak ve bir can simidi olacaktır. Bunun yanında gümrüklerimizdeki altyapıları acilen modernleştirmemiz, bilgi teknolojilerini daha yaygın kullanmamız, gümrük işlemlerini daha da basitleştirmemiz lazım. Bu yılki İSEDAK görüş alışverişi oturumunda ticaretin kolaylaştırılması ve İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerde gümrüklerde risk yönetimi konusunun ele alınmasını son derece anlamlı ve isabetli buluyorum. Tercihli ticaret sistemi, altın borsası, gayrimenkul borsası ve İstanbul Tahkim Merkezi gibi inisiyatiflerin bir an önce uygulamaya konulabilmesi için çalışmaları hızlandırmamız gerekiyor. Tüm bu konularda sizlerin kıymetli desteklerinizi beklediğimizi özellikle belirtmek istiyorum.”

İSEDAK çatısı altında yürütülen faaliyetlerin etkinleştirilmesinin milli düzeyde de çok güçlü bir koordinasyon ve takip altyapısını gerektirdiğini aktaran Erdoğan, Türkiye olarak bu amaçla Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığının mahiyetinde İSEDAK Milli Koordinasyon Komitesi kurduklarını, yılda en az 2 defa düzenli olarak bir araya gelecek olan bu komitenin işbirliğine önemli bir ivme kazandıracağını ümit ettiğini aktardı.

Bazı üye ülkelerde İSEDAK faaliyetlerine dair milli koordinasyon sisteminin olduğunu bildiklerini de ifade eden Erdoğan, diğer üye ülkeleri de İSEDAK faaliyetlerinin milli düzeyde koordinasyonu için uygun görecekleri önlemleri almaya davet etti.

Erdoğan, sözlerinin sonunda katılımcıları İstanbul’da ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti dile getirirken, toplantının ülkeler açısından hayırlara vesile olmasını diledi.

Fotoğraflar

Mobile Görünüme Geç